Karıncalar Birleşirse, Filleri Yutar!

Burdurlu büyük yazar ve sendikacımız Fakir Baykurt.

Karıncalar Birleşirse Filleri Yutar!

Burdurlu büyük yazar ve sendikacımız Fakir Baykurt’un ünlü bir sözüdür: “Karıncalar birleşirse filleri yutar.” Tarihte bu söze benzer onlarca söz bulabiliriz çünkü tarih bize defalarca kez kanıtlamıştır ki örgütlü küçük bir topluluğun karşısında örgütsüz büyük kitleler direnç gösteremez. Bu yasa toplumumuzda bilinen bir yasaydı. Hatta ‘’Yörük’’ alt etnisitesini yaratan şey tam olarak bu yasadır. İmparatorluk devrine geldiğimizde Osmanlı otoritelerini rahatsız eden ve iskân politikalarıyla kırmak istedikleri şey de buydu. Yörükler Oğuz boy ve aşiret sistemini devam ettirmiş, göçebe hayatın zorluklarıyla bu örgütlenme sistemi ile mücadele etmişlerdi. Yerleşik topluluklar ise bu örgütlenme biçiminden zaman içerisinde ya vazgeçmiş ya da vazgeçtirilmişlerdi. İletişim ve ulaşım teknolojilerinin neredeyse var olmadığı bir dönemde özellikle köy-kasaba gibi kırsal bölgelerde gelişen yerleşik yaşam bir uygarlık değil, durgun bir kitle dışında bir şey yaratmadı. Buna karşın göçebe yaşamını devam ettiren topluluklar o dönem için en iyi ulaşım imkanlarına ve bunlarla birlikte küçük pazarlar içerisinde gelişmiş bir ticaret ağına sahipti. Stabil dönemlerde bu iki topluluğun yaşam şartları yakınlaşırken kriz dönemlerinde göçebe toplulukların yıldızı hep parlamıştır. Gerek Büyük Kaçgun gerek Büyük Kaçgun sonrasındaki dağınık ortam gerek İngiliz ve Fransız kapitalizminin Adana-Mersin ve Aydın-İzmir üzerinden Anadolu’ya girişi ve bölgeyi hakimiyet altına alışı gerekse Millî Mücadele döneminde göçebe yaşama devam eden ve hatta yerleşik hayata geçmiş ama o örgütlü yapısını Zeybeklik gibi örgütlenmeler ile koruyan yerleşik yaşama geçmiş Yörük toplulukları her zaman ayakta kalan ve direnebilen topluluklar oldular. Bu durumun temel nedeni örgütlü olmalarıydı. Göçebe yaşam bu süreçte bir amaç değil, bir araç olarak devam etti. Yörük ve Türkmen gruplarının yerleşik yaşama geçme konusundaki karşı çıkışları basit bir göçebe yaşam romantizmi olarak ele alınamaz, yaşam koşulları romantik davranabileceğiniz şeyler değildir. Herkes sefaletin romantizmini yapabilir ama hiç kimse o romantik sefalette yaşamak istemez. Yerleşikliğe olan asıl karşıtlık onun örgütsüz ve durağan yapısından gelmiştir. Bunu Teke Yörüklerinin şu ünlü atasözünde görebiliriz:
 

‘’Cefa istersen ek-biç, sefa istersen kon-göç, bağ ekme bağlanırsın, ekin ekme eğlenirsin, çek deveyi güt keçiyi, bir gün olur beylenirsin.’’

 

Bu tezimizi onaylamak için bir zaman makinesine atlayıp 1700’lerde yerleşik hayata geçmesi istendiği için elçi boğazlayan bir Yörük ile röportaj yapmamıza gerek yok. Türkiye’de modern şehir yapılarının gelişimi, imkanların artması ve ibrenin yerleşikliğe dönmesi ile birlikte göçebelik oranının düşüşünde görebiliriz. Daha önce yazdığımız gibi: Yaşam koşulları romantik davranabileceğiniz şeyler değildir. Gel gelelim göçebe yaşamdaki bu çakılışı ‘’Yörük’’ kimliğinde gözlemleyemiyoruz, yerleşik yaşama geçen Yörük toplulukları yerleşik dahi olsa Yörük kimliğini taşımaya devam ediyor. Bunun basit bir nedeni var: ‘’Yörük’’ tanımı 1700-1800’lerden itibaren basit bir yaşam biçimini betimlemekten öte Anadolu Türklüğünün bir alt etnik grubunu betimlemek için kullanılır. Göçebe Yörük, yerleştiğinde de ‘’Yörük’’ olmaya devam etmiştir.
Gelelim günümüze; günümüzde neredeyiz, günümüzde Yörük kimliği nerede ve eskiden olduğu gibi Pazar ağlarına sahip miyiz? Modernite ile birlikte daha önce elimizde olmayan birçok imkân elde ettik. Ne kadar zihnen belli oranlarda yerleşikleşsek de yüzyılların ağırlığını taşıyan kırsal yerleşik kültürde büyümüş birçok insandan çok daha fazla bu imkanları kullanıp çok daha hızlı sosyal basamakları yükselebiliyoruz. Gel gelelim yerleşik hayata yerleşirken bile kaybetmediğimiz ‘’Yörük’’ kimliğini örgütsüzleştikçe kaybediyoruz. Bugün ne yazık ki Yörük kimliği birçok insanın gözünde kalitesiz bir köy ve yayla romantizminden başka bir şey ifade etmiyor. Yerleşik hayata geçmeyi bırakın göçebe çocuklar arasında bile Yörük olmak utanılacak bir şey olarak görülebiliyor. Dinamizm ve onu sağlayan örgütlü yapı yitirildikçe kimliğimiz de yitip gidiyor. Buna karşı tarihin akışına bir baraj örmeye çalışabilir ve yaylara kapanıp dış dünya ile bağımızı kopararak kimsenin dışarı çıkmamasını deneyebiliriz fakat bu sadece basit ve son derece şekilci bir ‘’Yörüklük’’ olur. Yörüklüğü yaratan yasa örgütlülüktür. Örgütlülük sadece topluluk olmak demek değildir, aynı zamanda dinamizm demektir, yüzyıllarca yerleşik ve ‘’uygarlığın içerisinde’’ yaşamış insanlara dağların başında yazılmış Karacaoğlan şiirlerini okutmak demektir. Örgütlülük özgürlüktür, tek başınıza altından kalkmayı hayal bile edemeyeceğiniz şeyleri yerle bir edip bir köşeye atabilmenizi sağlar. Örgütlülük ağaçları kökünden söküp atan fırtınalara karşı ayakta durabilmenizi sağlar. Yüzyıllar boyunca Yörük toplumunu eşkıyalara, mültezimlere, imparatorlara ve işgalcilere karşı ayakta tutan şey de bu olmuştur. Bugün de Yörükeli ve Yörük toplumunu çöküşe götüren şey bu yasanın unutulmuş olmasıdır. Yörüklerin çoğunluk olduğu şehirlerde sermaye ve siyasi kadroların ciddi bir kısmını farklı şehirlerden gelenlerin dolduruyor olması örgütsüzlüğümüzün eseridir. Kültürümüzü yeni formatlara taşıyıp yeni sorunlara cevap verir hal getiremiyor oluşumuz örgütsüzlüğümüzün eseridir. Yörük kimliğinin bir çok genç ve çocuk için utanılan bir şey olması örgütsüzlüğümüzün eseridir.
Örgütlülük yasasını bu kadar ön plana çıkarırken tabii ki önerimiz eski tip aşiret sistemine dönelim değil. Tarih, insan ve ihtiyaçlar durmadan değişir. Eski tip sistemler adı üstünde eskidir, eski insanların eski ihtiyaçlarını karşılamak için oluşmuştur. Bizler yeni örgütlenme biçimlerini aramak ve yaratmak zorundayız. Bizler aşiretleşmek değil kurumlaşmak zorundayız. Bizler kışlaklarımızı değil Çanakkale’den Kahramanmaraş’a kadar geniş bir coğrafyayı korumak zorundayız. Bizler bölge bölge ve aşiret aşiret ayrışmak değil birleşmek zorundayız. Bizler yeni doğmuş bir Yörük çocuğunu yardımlarımızla beslemek, bizim kurduğumuz okullarda okutmak, bizim yaptığımız müzikleri dinletmek, bizim bastığımız kitapları okutmak, bizim organize ettiğimiz festivallerde eğlendirmek, bizim kurduğumuz yahut yönettiğimiz takımların maçlarına götürmek, bizim kurduğumuz üniversitelerden mezun olup bizim kurduğumuz işletmelerde stajını yaptırabilmek zorundayız. Bizler bir coğrafyayı ve bir toplumu baştan aşağı yeniden yaratmak zorundayız. Bizler devredilecek bayrağı yaratmak zorundayız. Bizler büyük şirketlerin, mafyaların, yabancı devletlerin ve yeri geldiğinde bize karşı cephe alan yönetimlerin karşısında bir duvar inşa etmek zorundayız. Bizler örgütlenmek ve örgütlemek zorundayız. Sözün özü hem filleri yutmak hem de karıncalar için yeni bir yurt yaratmak zorundayız.

Diğer Yazılarımız.

Yörüklerde Göç.

Yörüklerin göçü, yaylak ve kışlak hayatları ve göç yolları.

Yörükler

Kaymaklamlık basan
Yörükler.

Yörük Çadıları

Yörük
Çadırları.