Atçalı Kel Mehmet Efe
Vali-i Vilayet, Hademe-i Devlet, Atçalı Kel Mehmet
Atçalı Kel Mehmet Efe

– “Bunun yalağı neden yok?.. Yalak olmazsa, hayvanlar nasıl su içecek?” demiş.
Kızanları cevap vermişler:
– “Efem, bazı haddini bilmezler, çeşmenin yalağını kırıyorlar. “
Efe emir buyurmuş:
– “Yeni bir yalak yapıla… Üstüne de benim yaptırdığım yazıla… Benim adımı görünce, bakalım kimse tekneye dokunmaya cesaret edebilecek mi?”
Kızanlar hemen yeni bir yalak yapmışlar. Üzerine de yazmışlar:
“Başını kaşımaya eli değmezdi Kel’in,
Su elin, çeşme elin,
Tekne Atçalı Kel’in.”

Erken Hayatı
Aydın sancağının Sultanhisar kazasına bağlı Atça’da fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Mehmet, Babası Hasan Ağa’nın ölümünden sonra zor bir çocukluk geçirmişti. Küçük yaşlardan itibaren ırgatlık ve çobanlık yapmış; böylelikle yörenin dağlarını, patikalarını ve gizli geçitlerini avcunun içi gibi öğrenmişti. Mehmet, genç bir delikanlı olduğunda ise kır bekçiliği yapmaya başlamıştı. Bekçi Mehmet kır bekçiliği yaptığı sıralarda Atça’nın muhtarı Şerif Hüseyin’in kızı Fatma’yı kendisine eş adayı olarak seçer ve annesini bohçayla birlikte kızı istemeye gönderir. Şerif Hüseyin, Mehmet’i küçümseyerek bu isteğini hadsizlik olarak görür ve Mehmet’in annesini evden hakaretler eşliğinde kovar. Bu durumu kendine yediremeyen, annesi de bu denli küçük düşürülünce kaybedecek bir şeyi kalmayan Mehmet; işte bu şekilde dağa çıkıp zeybek olmaya, şöhret ve servet sahibi olmaya karar verir.

Mehmet Dağa Çıkıyor
Atçalı’nın dağdaki ilk yılları diğer zeybeklerden farksız olarak zengin çiftlikleri soymakla ve diğer zeybek çetelerine karşı savaşmakla geçti. Bunların yanı sıra rutin haline gelen başka bir aktivitesi de Fatma’nın diğer erkeklerle evlenmesini engellemekti. Mehmet, Şerif Hüseyin’e tehtid mektupları yazıyor, mektuplar da işe yaramayınca Fatma’nın evlenmesine güç kullanarak mani oluyordu. Günlerden bir gün Şerif Hüseyin Ağa, kızını Aydın’ın en zenginlerinden Hasan adında bir genç ile evlendirmek ister. Bu girişiminden vazgeçmesi için Şerif Hüseyin’e haber gönderen Atçalı, olumsuz cevap alması üzerine Hasan’ı bir gece ansızın dağa kaçırır. Bu olay üzerine öfkelenen Şerif Hüseyin, ünlü bir eşkıya olan Uzun Efe ile anlaşır. Nereye bakarsa baksın, izini kaybettirmekte usta olan ve Aydın’ı avcunun içi gibi bilen Atçalı’yı bulamayan Uzun Efe, Atçalı’yı kendisine çekmek için annesini oturduğu köşkte esir alır. Ancak Atçalı köşkü basıp Uzun Efe’yi öldürür ve annesini kurtarır. Bu olayın ardından da Şerif Hüseyin başta olmak üzere Atçalı’dan rahatsız olan birçok Ağa, Atçalı’nın peşine pek çok kez eşkıya takar, ancak hepsi başarısız olur.
Atçalı bütün bu tetikçileri ve rakip zeybekleri tek tek haklarken aynı zamanda saygınlığını da git gide arttırıyordu. Bölgenin en korkulan ve aynı zamanda en saygı duyulan efesi haline gelmişti. Artık Çoban Mehmet yoktu, Mehmet Efe vardı. Bölgedeki hiçbir efe Mehmet’in eline su dökemezdi. Baskın atmasını, pusu kurmasını ve kılık değiştirmesini oldukça iyi biliyordu.

Aydın İhtilali
Atçalı Kel Mehmet’in çetesiyle baskınlar verip servetini arttırdığı yıllarda Osmanlı İmparatorluğu Rusya’yla savaşıyordu. 14 Eylül 1829’da imzalanan Edirne Antlaşması ile savaş sona ermişti, ancak Osmanlı savaşın tahribatını atlatamamıştı. Savaşabilecek durumdaki erkeklerin birçoğunun cephede olması, bölgenin güvenliğinden sorumlu İzmir Muhafızı Hasan Paşa’nın hala Rumeli’nde olması ve savaş nedeniyle toplanılan olağanüstü vergilerin ve bölgenin idaresinden sorumlu Karaosmanoğullarının halkta yarattığı huzursuzluk, devlete başkaldırıp paralel bir yapı kurmak için oldukça elverişli bir zemin oluşturmuştu. Bu fırsatı iyi gören Atçalı Kel Mehmet, büyük bir isyan başlatmak için harekete geçti. Atçalı dersine iyi çalışmıştı, kendinden önceki birkaç başarısız ayaklanma girişimini oldukça iyi gözlemledi ve isyan etmek için uygun zamanı beklemeye başladı. Bir süre sonra beklediği fırsat ayağına geldi. 1829 yılının ekim ayında Kuyucak halkı ve ileri gelenleri, idarecilerinin eziyetlerinden, yolsuzluğundan ve adaletsizliğinden şikayetçiydi ve çareyi Atçalı Kel Mehmet Efe’den yardım istemekte buldu. Bu isteği geri çevirmeyen Mehmet Efe Kuyucak’ı bastı, bu baskına hazırlıksız yakalan hemşerisi İdareci Vekil Atçalı Hacı Ali Ağa, hiçbir direnç göstermeden kaçtı ve Kuyucak kolaylıkla Zeybeklerin idaresine geçti. Kuyucak ile yetinmek gibi bir niyeti olmayan Mehmet Efe, hemen ardından Nazilli’yi de aynı şekilde halk desteğiyle ele geçirdi ve bu iki yakın yerleşimde hakimiyet kurdu.
Atçalı’nın Kuyucak ve Nazilli’yi tek bir kurşun atmadan ele geçirmesi isyana olan rağbeti arttırdı. Zeybeklerin hikayeleri kulaktan kulağa anlatılırken gençler, köylüler, vergilerden bunalan Yörükler, firariler, haksızlığa uğrayanlar, tekkeleri ellerinden alınan Bektaşiler ve diğer zeybekler başta olmak üzere bölge halkı akın akın Atçalı’ya biat etmeye başlamışlardı. Emrindeki adam sayısının bu denli artmasıyla birlikte, Atçalı’nın hedefleri de büyümüştü. Çok kısa zamanda vücut bulan Zeybek ordusu, yönünü sancak merkezi olan Güzelhisar’a çevirdi ve önüne gelen bütün kazaları ele geçirerek ilerlemeye başladı. Sancağın korunmasından sorumlu olan Aydın Mütesellim Vekili Salih Bey, Atçalı’nın merkeze geldiğinin haberini alır almaz kendisini vazgeçirmek üzere elçiler yolladı ancak başarılı olamadı. Atçalı 1500 kişilik Zeybek ordusuyla birlikte, 6 saat süren çatışmanın sonunda Güzelhisar’ı ele geçirdi ve resmen Aydın Sancağı’nın yeni hakimi haline geldi. Güzelhisar’ın düştüğünün haberini alan bazı kazalar birer birer direnmeden Atçalı’nın hükümdarlığına boyun eğmeye başlamıştı ki Zeybekler, Güzelhisar merkezli bir hükümdarlık kurdular ve sancağın dört bir yanına önü alınamaz bir şekilde ele geçirmeye devam ettiler. Aydın Sancağı’ndaki birçok kaza ele geçirildikten sonra bu kez Zeybekler, Saruhan Sancağı’na kadar genişlemeye başladılar. Küçük çeteler halinde senelerdir dağlarda dolaşan zeybekler, Atçalı Mehmet’in önderliğinde kendilerinin bile hayal edemeyeceği bir hızla Batı Anadolu’yu istila ettiler, ve böylelikle bölgede Zeybek idaresi başlamış oldu. O sıralarda İstanbul’da Osmanlı Padişahı Sultan II.Mahmut, ortaya çıkan bu tablo sonucunda “Allah belalarını versin, işte zarar ve sıkıntısı Devlet-i Aliyyemize raci oluyor.” diyerek bölgedeki kendi idarecilerinin sorumsuzluklarından yakınıyordu. Zira Aydın İhtilalı olarak adlandırılan bu Zeybek İsyanı, hiç şüphesiz sırtını yerel yöneticilerin zorbalıklarından bunalan halka dayayarak başarıya ulaşmıştı. Atçalı, diğer yöneticilerin aksine halka kuru gıda ve bakliyat dağıtıyor, bir gün ansızın tellallar aracılığı ile bütün vergilerin kaldırıldığını ilan ediyordu. Yüksek vergilerin altında ezilen, açlıktan kırılan halk Atçalı’yı kurtarıcı olarak görmeye başlamıştı. Uyguladığı bu cömert politikalar kulaktan kulağa yayıldıkça kasaba halkları Atçalı’yı kendi kasabalarına gelmesi için davet ediyordu, halk tarafından zaten sevilmeyen yöneticilerin birçoğu ise canını kurtarmak için kaçıyordu. İşte Atçalı bu şekilde, Osmanlı kuvvetlerinin yanında ‘denizde damla’ sayılacak bir Zeybek ordusuyla Batı Anadolu’da hatrı sayılır büyüklükte bir idare oluşturmayı başardı. Tabii bu uygulamalar uzun ömürlü olmayacaktı, belirli bir süre sonra Zeybekler de Osmanlı kadar fahiş olmasa da vergi almaya başlayacaklardı. Atçalı’nın amacı, kendisinin de açıkladığı üzere Osmanlıya paralel bir yapılanma oluşturmak değildi. Mültezimlerin halka ettiği zulüm dolayısıyla isyan ettiğini İzmir’deki üst düzey devlet memurlarına bildirerek, topladığı vergilerin bir kısmını Osmanlı’ya vermeyi de tahaaüt etmiştir. Atçalı Mehmet ayrıca halk tarafından suçlu olduğu söylenen mültezimlerin de kendilerini savunmaları için onlara hak veriyor, ele geçirdiği her şehirde mahkemeler kurdurarak asayişi sağlamaya çalışıyordu. Haklarında şikayet olmayan mültezimleri meviklerinden almaması da, Aydın İhtilali’nin doğrudan Osmanlı idaresine karşı olmadığını kanıtlar niteliktedir. Bütün bunlara bakıldığında Atçalı’nın tarihi iyi tahlil ettiği ve zamanında başarılı bazı Celaliler gibi Osmanlı tarafından Paşalık gibi mevkiilerle ödüllendirileceğini düşündüğü çıkarımını yapmak oldukça mantıklı olur. İsyan günlerinde bölgede bulunan Keppel ismindeki yabancı bir seyyah bu durumu şu şekilde not düşüyor:
“Voyvoda kaçtı, Kel Mehmet onun yerine adamlarından birisini tayin etti. Neticede köy kalkındı, komşu köylüler şefin adil bir adam olduğunu anladılar ve ondan kendilerini korumasını istediler. Böylece o geniş bir ülkenin idaresini aldı. Bir köye gittiği zaman oradaki memurların vazifeleri hakkında şikayet duymazsa, hepsini yerlerinde bırkaırdı. Fakat memurların vazifelerinin sınırlarını aşmamalarına son derece dikkat ederdi.”
Neticede iyisiyle kötüsüyle üç aylık bir süre boyunca zeybek usulü bir yönetim tarzı oluşturan Atçalı Kel Mehmet, bu süreçte uğruna dağa çıktığı Fatma’sına da kavuşmuştu. Atçalı, Fatma’yı babasından bu sefer annesi yerine 10 adet zeybek göndererek istetti. Şerif Hüseyin Ağa ise bir takım oyunlar çevirerek Fatma’yı vermeye direndikten sonra Güzelhisar’a kaçtı. Atçalı, Güzelhisar’ı ele geçirince Şerif Hüseyin istemeye istemeye de olsa kızı Fatma’yı Atçalı’ya vermek zorunda kalır. Atçalı muradına erdi ancak bu mutluluğu fazla sürmeyecekti. Osmanlı Atçalı’nın isyanı’nı oldukça ciddiye aldı ve harekete geçti. Teslim olan zeybeklerin affedileceği duyurulunca, zeybek bölükleri daha Osmanlı takviye kuvvetleri bölgeye ulaşmadan dağılmaya yüz tutmuştu. Atçalı ve zeybekler için yolun sonu gözükmeye başlamıştı.
İsyanı bastırmakla görevlendirilen İbrahim Paşa bölgeye intikal etti, ve zeybekler kalabalık ve son derece gelişmiş Osmanlı düzenli ordusuna karşı ardı ardına bozgunlara uğradı. Kasabalar teker teker düşerken, Atçalı için yolun sonu yaklaşıyordu. Bunun farkına varan Atçalı Kel Mehmet 16 Aralık 1829 günü, daha yeni kavuştuğu karısını Atçalı’daki kayınbabasına emanet ederek, zeybeklerinin büyük bir kısmıyla birlikte sancağın merkez şehri olan Güzelhisar’ı terk etti. Osmanlı’nın görevlendirdiği İbrahim Paşa ve bölgedeki idarecilerden olan Karaosmanoğlu Hacı Mehmet Ağa kısa süre içerisinde bütün kasabaların ve Güzelhisar’ın kontrolünü ele geçirdi, ancak bununla yetinmek gibi bir niyetleri yoktu. İsyanı bastırdıktan sonra başta Atçalı olmak üzere Aydın İhtilali’nden sorumlu gördükleri bütün Zeybeklerin peşlerine düştüler. Bu süreçte Atçalı Mehmet kılık değiştirerek Yörük köylerinde saklandı. Resmi kayıtlardan anladığımız kadarıyla bu süreçte Kel Mehmet, Aydın, Denizli, Kütahya ve Uşak’ta birçok çatışmaya girdi, ancak hepsinden başarıyla canı çıkmayı başardı. Atçalı Mehmet aylarca didik didik arandı, ancak kendisinden bir sonuca ulaşmayan ufak tefek ihbarlar ve çatışmalar dışında bir haber alınamadı. Kılık değiştirmek konusundaki ustalığının ve bölge halkının kendisine duyduğu saygının burada büyük bir etken olduğunu da belirtmek lazım.

Son İhtilal
Atçalı Kel Mehmet, Osmanlı idaresi bütün gücüyle onu bulmak için Ege’nin altını üstüne getirirken, aldığı bir davet üzerine aylar sonra Nazilli’ye tekrar döndü. Aylar öncesinde olduğu gibi Nazilli halkı kendisinden bir kez daha yardım talebinde bulunmuştu. Hızlı bir şekilde örgütlediği Zeybekleriyle birlikte Nazilli’yi basan Atçalı, burada girdiği çatışmadan da başarıyla çıktı ve Nazilli 6 Haziran 1830’da, aylar sonra yeniden Zeybeklerin kontrolüne geçti. Atçalı buradan 2 gün konakladıktan sonra, Güzelhisar’a yürümeye başladı. Attığı önceki baskında yanında 1500 kişilik bir Zeybek ordusu olan Atçalı, bu sefer Güzelhisar’a yalnızca 300 zeybekle gidiyordu. Yol üstündeki Atça’yı direnişsiz bir şekilde ele geçiren Atçalı Kel Mehmet Efe, eşiyle birlikte memleketinde son günlerinin tadını çıkarttı.
Atçalı 6 ay önceki çarpışmalardan ders almış ve buna göre yeni bir taktik geliştirmişti. Amacı, üzerine tam teçhizatlı, ağır silahlı ordular gönderilmeden önce yıldırım savaşına girmekti. Dehşet yayarak oluşturacağı korku sonrası tıpkı geçen seferki gibi kolayca kazaları zapt edecek ve Güzelhisar’ı ele geçirecekti. Böylelikle elde ettiği başarıyla birlikte belki de eskisinden çok daha büyük bir kalabalık toplayacaktı. Yol üstündeki kazaları teker teker alarak Güzelhisar’a ulaşan Atçalı Kel Mehmet, dört saat süren kanlı bir çarpışmanın ardından dört bir yandan kurşun yağmuruna tutularak öldürüldü. Öldürüldükten sonra başı kesildi ve kısa bir süre içerisinde Padişah 2.Mahmut’un huzuruna getirildi. Atçalı’nın ve beraberindeki adamlarının kelleleri günlerce İstanbul ahalisine ibreti alem için teşhir edildi.

Atçalı Kel Mehmet Sonrası
Atçalı Kel Mehmet sonrası, 2.Mahmut’un otokratik politikalarıyla zeybeklerin başı ezilmiş ve Batı Anadolu’da belirli bir süre otorite sağlanmıştı. Fransız hükümetinin emriyle Anadolu’ya incelemeler yapmaya gönderilen Charles Texier, bu dönemin zeybekleri hakkında “Tacir ve Kervancıdırlar. Rumlar bunların isminden titrerler.” ifadelerini kullanıyor. Bu ifadelerden birçok zeybeğin Atçalı’nın öldürülmesinden sonra ticaret gibi başka sektörlere de yöneldiğini anlıyoruz. Bunun haricinde Zeybeklerin kıyafetleri de yasaklanarak, Zeybek kültürü planlı olarak bitirilmeye çalışıldı, ancak bu yasak yalnızca 15 yıl sürdü.
Atçalı Kel Mehmet, 50 yıllık mücadeleci yaşamına pek çok macera sığdırdı. Genç yaşlarda yetim kalan Mehmet hayatın en dip noktasını da gördü, neredeyse bütün Batı Anadolu’ya hükmettiği dönemlerde en uç deneyimleri de yaşadı. Kendine yakışır bir şekilde inandığı mücadelenin uğruna savaşırken hayata gözlerini yumdu. Ruhu şad olsun.
Yazar: Arda Gürbüz
Diğer Yazılarımız.

Yörüklerde Göç.
Yörüklerin göçü, yaylak ve kışlak hayatları ve göç yolları.

Yörükler
Kaymaklamlık basan
Yörükler.

Yörük Çadırları.
Yörük
Çadırı.